18 Ocak 2024

1664 İngilizce Kelime Oyunu

 














1664 başlangıç seviyesi İngilizce kelime havuzundan her sefer 10 soru sorulur.

Yanlış verdiğiniz cevapları oyun sonunda tekrar edebilirsiniz.



TAM EKRAN AÇ


2 ŞIKLI VERSİYONU AÇ


1664 Kelime Listesi:

book:  kitap

sunday:  pazar

monday:  pazartesi

tuesday:  salı

wednesday:  çarşamba

thursday:  perşembe

friday:  cuma

saturday:  cumartesi

januray:  ocak

february:  şubat

march:  mart

april:  nisan

may:  mayıs

june:  haziran

july:  temmuz

august:  ağustos

september:  eylül

october:  ekim

november:  kasım

december:  aralık

door:  kapı

table:  masa

wall:  duvar

window:  pencere

chair:  sandalye

basket:  sepet

key:  anahtar

ruler:  cetvel

a:  bir

ability:  yetenek

about:  hakkında

above:  yukarıda

accept:  kabul etmek

accident:  kaza

accountant:  muhasebeci

accounting:  muhasebe

ache:  ağrı

across:  karşıya geçmek

act:  rol yapmak

action:  hareket

activity:  faaliyet

actor:  erkek oyuncu

actress:  bayan oyuncu

actually:  gerçekten

add:  eklemek

address:  adres

adjective:  sıfat

admire:  hayran

adult:  yetişkin

advantage:  avantaj

advertisement:  reklam

advice:  öğüt

advise:  öğüt vermek

affirmative:  olumlu

afford:  müsait olmak

afraid:  korkmuş

after:  sonra

again:  tekrar

against:  karşı

age:  yaş-çağ

agency:  acente

agent:  ajan

ago:  önce

agree:  fikri kabul etmek

ahead:  önde

air:  hava-gökyüzü

airplane:  uçak

airport:  hava limanı

alarm:  panik,uyarı sinyali

album:  albüm

alike:  benzer

all:  hepsi,tamamı

all right:  tamam,kabul

almost:  hemen hemen

alone:  yalnız

along:  boyunca,uzunluğunca

alphabet:  alfabe

already:  zaten

also:  hem,hem de

always:  her zaman

a.m.:  öğleden önce

amazing:  şaşırtıcı,hayret verici

ambulance:  ambulans

american:  amerikalı

among:  arasında

amount:  miktar,meblağ

an:  bir:  an umburella- an orange

and:  ve

ankle:  ayak bileği

announce:  ilan etmek

announcer:  spiker

annual:  senelik-her yıl yapılan

another:  bir tane daha

answer:  cevap

antelope:  antilop,ceylan

anthropology:  insan bilim

antique:  çok eski eşya

any:  herhangi bir, hiç

anybody:  herhangi biri

anymore:  artık 

anything:  bir şey

anyway:  herşeye rağmen

anywhere:  herhangi bir yere veya yerde

apartment:  apartman

apologize:  özür dilemek

apology:  özür dileme

apparently:  görünüşe göre

appear:  ortaya çıkmak

appearance:  görünüş

appetizer:  iştah açmak için yemekten önce yenilen veya içilen şey

appliance:  alet,aygıt

apple:  elma

apply:  başvurmak,müracaat

appointment:  randevu,buluşma

appropriate:  uygun yerinde, elverişli

approximately:  aşağı yukarı

aquarium:  akvaryum

apron:  önlük

area:  alan,bölge

area code:  bölge kodu

argue:  münakaşa etmek

argument:  tartışma,münakaşa

arm:  kol, insankolu, savaş silahları

arrest:  tutuklamak

arrive:  varmak

around:  etrafta, çevresinde

art:  resim,sanat

artist:  ressam,sanatçı

artistic:  artistik, sanat yönü olan

ask:  sormak

asleep:  uykuda

assistant:  asistan

assıgnment:  görev

astronaut:  astronot

attack:  hücum etmek

attend:  gitmek, devam etmek

attention:  dikkat

attorney:  avukat

attractive:  çekici,cazip

aunt:  hala,teyze,yenge

autumn:  sonbahaz

available:  mevcut,hazır

average:  birşeyin ortalaması,sıradan

avenue:  geniş cadde,yol

awake:  uyanık vaziyette

award:  ödül

baby:  bebek

back:  bir şeyin arka tarafı, sırtı

backward:  geri,geriye

bacon:  domuz pastırması

bad:  kötü,fena

bag:  çanta

bake:  fırında pişmek veya pişirmek

baked goods:  fırında pişmiş bisküvi, pasta

baker:  fırıncı,ekmekçi

bakery:  fırın,pastane

ball:  top,balo

ballet:  bale

ballroom:  balo salonu

banana:  muz

bank:  banka

barbecue:  et partisi

barber:  berber

baseball:  beyzbol

basketball:  basketbol

bathing-suit:  mayo

bathroom:  banyo

beach:  plaj,kumsal

bean:  fasulye,bakla

beard:  sakal

beat:  yenmek,mağlup etmek

beautiful:  güzel

because:  çünkü

become:  olmak,dönüşmek

bed:  yatak

bedroom:  yatak odası

beef:  sığır eti

before:  önce

begin:  başlamak

behind:  arkasında

believe:  inanmak

bell:  zil,çan

below:  altında

belt:  kemer

best:  en iyi

better:  daha iyi

between:  arasında, iki kişi veya şey arasında

bicycle:  bisiklet

big:  büyük,iri

bike:  bisiklet

bilingual:  çift lisanlı

bill:  fatura,hesap pusulası

billion:  milyar

biology:  biyoloji

birth:  doğum,doğma

birthday:  doğum günü

black:  siyah

blank:  boş, (kağıt,kaset)

blind:  kör

block:  blok bina

blond:  erkekler için sarışın kimse

blouse:  bluz

blue:  mavi

board:  trene, uçağa, gemiye binmek

boat:  gemi

bookcase:  kitap dolabı

bookstore:  kitap satan mağaza

boot:  çizme, bot

booth:  telefon kulubesi, kabin

bored:  sıkılmış, sıkkın

boring:  sıkıcı

born:  doğmak

borrow:  ödünç almak, borç almak

boss:  patron

both:  ikisi de, hem

bottle:  şişe

bow:  reverans yapmak

bowling:  bovling

box:  kutu

boxer:  boksör

boy:  erkek çocuk

boyfriend:  erkek arkadaş

branch:  branş, dal,şube

bread:  ekmek

breakfast:  kahvaltı

bright:  parlak

bring:  getirmek

britain:  britanya

british:  britanyalı,ingiliz

broil:  ızgarada kızartmak

brother:  erkek kardeş

brother-in-law:  kayınbirader,enişte

brow:  kahverengi

brush:  fırça

bucket:  kova

building:  bina, yapı

bus:  otobüs

business:  iş, meslek veya görev,ticaret

businessman:  iş adamı

businesstrip:  iş seyahati

businesswoman:  iş kadını

but:  ama, fakat, lakin

butcher:  kasap

butter:  tereyağ

buy:  satın almak

buyer:  satın alan, müşteri, alıcı

cabin:  kabin, gemi kamarası

cable:  tel, halat, kablo

cafe:  kafe,lokanta

cake:  kek,pasta

calculator:  hesap makinesi

call:  seslenmek, telefon etmek

camel:  deve

camera:  fotoğraf makinesi, kamera

camping:  kamp yapılan yer

campus:  kampüs, üniversite yurdu

can:  yapabilmek, edebilmek

can:  konserve kutusu

canadian:  kanadalı

cap:  kep, kasket

capacity:  kapasite, içine alma

capital:  büyükharf, başkent,anapara

capsule:  kapsül

captain:  kaptan, yüzbaşı

car:  otomobil

card:  kart, posta kartı, 

careful:  dikkatli

carpenter:  marangoz

carrot:  havuç

carry:  taşımak

cartoon:  karikatür, çizgi film

cash:  nakit para

casual:  rastgele, gelişigüzel

cat:  kedi

catch:  yakalamak, ele geçirmek

celebrate:  kutlamak

celebrity:  ünlü kişi, ün, şan

celsus:  santigrad, bir tür ısı ölçeği

census:  nüfus sayımı

cent:  bir doların yüzde biri

center:  merkez

central:  merkezi

cereal:  herhangi bir tahıl

certainly:  elbette, şüphesiz

chain:  zincir

chalk:  tebeşir

chance:  şans, fırsat

change:  değişmek, 

channel:  kanal, hat

character:  karakter, kişilik

charge:  ücret, bir hizmet karşılığı ödenen para

chart:  çizelge, tablo

cheap:  ucuz

check:  kontrol, denetleme, 

check-out counter:  hesap ödenilen yer - kısım

check-up:  genel sağlık kontrolu

cheerful:  neşeli,güleryüzlü

cheese:  peynir

cheetah:  çita maymunu

chemist:  kimyager,eczacı

chemistry:  kimya

cherry:  kiraz, vişne

chess:  satranç

chew:  çiğnemek

chicken:  piliç

child:  çocuk

children:  çocuklar

chinese:  çinli

chocolate:  çukulata

choice:  seçenek,tercih

choose:  birçok şeyin arasından seçmek

church:  kilise

cinnamon:  tarçın

circle:  daire,çember

city:  şehir

class:  sınıf,derslik

classical:  klasik

classmate:  sınıf arkadaşı

classroom:  derslik

clean:  temizlemek

clear:  parlak, berrak

clerk:  katip,memur

climate:  iklim

climb:  tırmanmak

clock:  saat

close:  kapamak

closet:  dolap

cloth:  örtü,kumaş

clothing:  giyim eşyası

cloud:  bulut

coat:  manto, ceket, palto

cocktail:  kokteyl

coffe shop:  kahve,çay içilen yer

coffee table:  sehpa

cold:  soğuk

collect:  toplamak,biriktirmek

collection:  kolleksiyon

college:  yüksek okul

color:  renk

column:  kolon,sütun

combination:  birleştirme işi, birleşme

combine:  birleştirmek, bir araya getirmek

come:  gelmek

comedy:  güldürücü oyun veya film

comet:  kuyruklu yıldız

comfort:  rahatlık, huzur

comfortable:  konforlu

committee:  komisyon,heyet

community:  toplum, topluma ait

commute:  otobüs, tren ile gidip gelmek

commuter:  uzaktan işine gidip gelen

company:  şirket, arkadaşlık

comparative:  karşılaştırmalı, mukayeseli

compare:  kıyaslamak

comparison:  kıyas,mukayese

complain:  şikayet etmek

complaint:  şikayet

complete:  tam,tamam, eksiksiz

completely:  tamamen, büsbütün

compliment:  övgü, iltifat

composer:  besteci, bestekar

composition:  komposizyon

computer:  bilgisayar

concern:  ilgilendirmek, alakadar etmek

concert:  konser

conference:  konferans

congratulate:  tebrik etmek, kutlamak

consonant:  sessiz harf, 

contact:  irtibat, bağlantı

container:  kap, varil

continue:  devam etmek, 

continuous:  sürekli, devamlı

contrast:  zıt, tezak oluşturmak

control:  kontrol, denetim

convention:  toplantı, kongre

conversation:  karşılıklı konuşma

cook:  aşçı, pişirmek

cookie:  kurabiye

cookbook:  yemek kitabı

cool:  serin

copy:  kopya, nüsha

corner:  köşe

correct:  doğru, düzeltmek

cost:  -e mal olmak

costume:  kostüm, elbise

costume ball:  kıyafet balosu

cough:  öksürmek

could:  yapabilmek

count:  saymak

countable:  sayılabilen

counter:  tezgah, 

country:  ülke, memleket, kır, 

course:  kurs, 

cousin:  yeğen

cover:  örtmek, kapamak

crazy:  deli, çılgın

credit:  kredi

credit card:  kredi kartı

crime:  suç

cross:  karşıdan karşıya geçmek

crowd:  kalabalık, insan kalabalığı

cruise:  gemi ile geziye çıkmak

culture:  kültür, eğitim

cup:  fincan

cupboard:  mutfak dolabı

cure:  tedavi, tedavi etmek

curly:  kıvırcık saçlı

curtain:  perde

customer:  müşteri

customs:  gümrük

cut:  kesmek

daily:  günlük

dairy product:  süt mamülleri

dance:  dans etmek

dancer:  dans eden kimse

danger:  tehlike

dangerous:  tehlikeli

dark:  karanlık, koyu,esmer

date:  tarih, randevu, sözleşmek

daughter:  kız evlat

day:  gün

dead:  ölü,ölmüş

deaf:  sağır

dear:  sevgili, aziz

decide:  karar vermek

decide:  karar vermek

decision:  karar

deck:  güverte

decline:  kibarca reddetmek

decorate:  dekore etmek

deep:  derin

definite:  kesin, şüphe edilmez, belirli

delicious:  lezzetli, nefis

demand:  istek, talep

dentist:  diş hekimi

department:  departman, bölüm

department store:  büyük mağaza

depend:  bir şeye bağlı olmak

depressed:  morali bozulmuş, 

describe:  tanımlamak, tasvir etmek

design:  tasarlamak, çizmek

designer:  modelci desinatör

desire:  arzulamak, çok istemek

desk:  sıra, çalışmamasası

dessert:  tatlı

destination:  gidilecek yer

destroy:  harap etmek,mahvetmek

detective:  dedektif

dial:  telefonnumaralarını çevirmek

dialogue:  karşılıklı konuşma

diamond:  elmas

dictionary:  sözlük

die:  ölmek

difference:  fark, farklılık

different:  farklı, ayrıcalıklı

difficult:  güç, zor

dim:  loş, donuk, parlak olmayan

dime:  Amerika'da on sentlik madeni para

dine:  akşam yemeği vermek

dining-room:  yemek odası

dinner:  akşam yemeği

dinner roll:  bir kişilik yuvarlak ekmek

direct:  dosdoğru, doğrudan doğruya

direction:  yön, taraf

directions:  emirler, talimat

director:  yönetici, müdür, yönetmen

disadvantage:  dezavantaj

disagree:  fikre iştirak etmemek, uyuşmamak

disappear:  gözden kaybolmak

discover:  keşfetmek

disguise:  değiştirilmiş kılık

dish:  pişmiş ya da hazırlanmış yiyecek

dislike:  hoşlanmamak

dive:  suya dalmak

diver:  dalgıç

divorced:  boşanmış, eşinden ayrılmış

do:  yapmak

doctor:  doktor

dog:  köpek

dollar:  dolar

doorway:  kapı aralığı, antre

double:  çift

dooubt:  şüphe, şüphede olmak

down:  aşağı, aşağıya

downtown:  şehir merkezi

dozen:  düzine ( adet)

draw:  çizmek, resmetmek

dream:  düş, rüya, rüya görmek

dress:  entari, elbise

dress:  giyinmek, giydirmek

dresser:  tabak dolabı, büfe

drink:  içecek şey

drive:  araba gezintisi, 

drugstore:  eczane

drum:  davul, trampet

during:  müddetince, süresince

each:  her,herbiri

eager:  istekli, arzulu

eagle:  kartal

ear:  kulak

early:  erken

earth:  yeryüzü, dünya

earthquake:  zelzele, deprem

east:  doğu

easy:  kolay

easy-chair:  koltuk

eat:  birşey yemek

economical:  ekonomik, pahalı olmayan

economics:  ekonomi,iktisat

educate:  eğitmek

education:  eğitim, öğretim, tahsil

egg:  yumurta

egyptian:  mısırlı

either:  ikisinden biri

election:  oyla seçim

elementary:  temel, başlangıç

elementary school:  ilk okul

elephant:  fil

elevator:  asansör

else:  başka

emergency:  acil

employ:  iş vermek, çalıştırmak

employee:  çalışan, ücretli, işçi

empty:  boş, boşaltmak

end:  son, bitmek

end table:  bir çeşit küçük masa

enemy:  düşman

engaged:  nişanlanmış kimse

english:  ingiliz, ingilizce

enjoy:  hoşlanmak, zevk almak

enjoyable:  hoş, eğlenceli zevkli

enough:  yeterli,kafi derecede

enter:  girmek

entertainment:  eğlence

entree:  giriş yemeği

episode:  kısım, bölüm

equipment:  donanım

equivalent:  karşılık, denk

errand:  ufak tefek işler görme

especially:  özellikle

europe:  avrupa

even:  hatta, bile

evening:  akşam

evening dress:  gece kıyafeti

event:  olay

ever:  herhangi bir vakitte, hiç

every:  her, herbir

everybody:  herkes

everyone:  herkes

everything:  herşey

exact:  tam

exactly:  tam olarak, tastamam

example:  örnek

excellent:  mükemmel, çok iyi

except:  -den başka, hariç

excited:  heyecanlı

exciting:  heyecan verici

excuse:  affetmek özür dilemek

exercise:  idman yapmak

exhausted:  yorgun, bitkin

expect:  ummak, beklemek

expensive:  pahalı

experience:  deneyim, tecrübe

explain:  izah etmek, açıklamak

explore:  araştırmak, keşfetmek

expression:  anlatım, ifade

extended:  süresi uzatılmış

extension:  uzatma, temdit, 

eye:  göz

face:  yüz, cehre

factory:  fabrika

fair:  fuar, adil

fall:  sonbahar, düşmek

false:  sahte, yanlış

familiar:  bildik, tanıdık

family:  aile, soy

family tree:  soy ağacı

famous:  ünlü, meşhur

far:  uzak

fare:  yol ücreti

farm:  çiftlik

fashion:  moda

fast:  süratli, hızlı

father:  baba

father-in-law:  kayınpeder, kaynata

favorite:  gözde, en çok sevilen

feel:  hissetmek

few:  az, az sayıda

fight:  kavga, dövüş

film:  film

final:  final,son

financial:  mali, para ile ilgili

find:  bulmak

fine:  iyi, güzel

finger:  parmak

fingernail:  tırnak

finish:  bitirmek, bitmek

fire:  ateş

first:  ilk, birinci

first name:  bir kişinin ilk ismi

fish:  balık

fit:  formda, zinde

fix:  tamir etmek, ayarlamak

floor:  odanın tabanı

flour:  un

flower:  çiçek

fly:  uçmak, uçurmak

folk:  halk, ahali, 

follow:  takib etmek

food:  yiyecek, yemek

foot:  ayak

football:  futbol

for:  için, -den dolayı

foreign:  yabancı, ecnebi

forget:  unutmak, hatırlamamak

forgetful:  unutkan

fork:  çatal

form:  biçim, şekil

formal:  resmi ciddi

forward:  öne, ileriye

fourth:  dördüncü

free:  özgür, serbest

freedom:  özgürlük

french:  fransızca

french fries:  patates kızartması

frequency:  sıklık, sık sık olma

friend:  arkadaş, dost

fright:  korku

frighten:  korkutmak

from:  -den, -dan

front:  ön, ön taraf

fruit:  meyve

full:  dolu

funny:  gülünç, komik

furniture:  mobilya

future:  gelecek

gallon:  litrelik bir sıvı ölçüsü

game:  oyun

gang:  çete

gangster:  gangaster, soyguncu

gangway:  rıhtım ile gemi arasına uzatılan iskele

garden:  bahçe

garlic:  sarmısak

gate:  bahçe kapısı

generally:  genellikle

gentleman:  centilmen

geography:  coğrafya

german:  alman

get:  almak, elde etmek

gift:  armağan

gin:  cin (içki)

girl:  kız

girlfriend:  kız arkadaş

give:  vermek

glad:  memnun

glass:  bardak

glasses:  gözlük

glove:  eldiven

go:  gitmek

gold:  altın

golf:  golf

good:  iyi, güzel, 

goodbye:  allahaısmarladık

good-looking:  iyi görünümlü

goods:  mallar, eşyalar

government:  hükümet

grab:  elleriyle birden tutmak

graceful:  hoşnut,memnun

graduate:  mezun olmak

grammar:  dil bilgisi

grandfather:  büyükbaba,dede

grandmother:  büyükanne

grapefruit:  greyfurt

gray:  gri

great:  büyük, ünlü, önemli

green:  yeşil

greet:  selamlamak

grill:  ızgarada pişmiş et

grocery:  bakkal dükkanı

ground:  yer, zemin

group:  grup, küme

grow:  yetişmek, büyümek

guess:  tahmin etmek

guest:  konuk, misafir

guide:  rehber, kılavuz

guitar:  gitar

gun:  ateşli silah

gunshot:  atış menzili, silah patlaması

habit:  alışkanlık

hair:  saç

haircut:  saç kesimi

half:  yarı, yarım

hamburger:  hamburger

hand:  el

handsome:  yakışıklı

happen:  olmak, meydana gelmek

happiness:  mutluluk

happy:  mutlu

hard:  sert, katı, zor

hardware:  hırdavat

hardworking:  çalışkan

hat:  şapka

hate:  nefret etmek

have:  sahip olmak

he:  o erkekler için

head:  kafa

headache:  başağrısı

health:  sağlık

healthy:  sağlıklı

hear:  işitmek, duymak

heat:  ısı, ısıtmak

heavy:  ağır, yoğun (trafik)

hectare:  hektar (. m)

heght:  yükseklik

hello:  merhaba

help:  yardım, imdat

helpful:  yardımsever

her:  onun, onunki (bayan)

here:  burada

hers:  onunki (dişi için)

herself:  kendisi, kendi (bayanlar için(

hesitate:  duraklamak

hide:  gizlemek

high:  yüksek

high-heeled shoes:  yüksek ökçeli ayakkabılar

high-school:  ortaokul veya lise dengi okul

hike:  kırsal kesimde yapılan uzun yürüyüş

him:  onu, ona (erkek)

himself:  kendisi (erkekler için)

hippopotamus:  hipopotamus

his:  onun, onunki

history:  tarih

hobby:  zevk için yapılan uğraşı

hold:  tutma, yakalama

holiday:  tatil

home:  ev, yuva

homesick:  ev, sıla özlemi

hometown:  memleket, doğum yeri

homework:  ev ödevi

honey:  bal

hope:  ümit etmek, ummak

hospital:  hastane

hostage:  rehine

hot:  sıcak

hotel:  otel

hour:  saat ( dk.)

house:  ev

how:  nasıl

hundred:  yüz (sayısı)

hungry:  aç, acıkmış

huryy:  acele etmek,acele

hurt:  incitmek, acıtmak

husband:  koca

ice:  buz

ice-cream:  dondurma

idea:  fikir, düşünce

identification:  kimliktesbiti

identification card:  kimlik kartı

identify:  tanımak, teşhis etmek

ill:  hasta

imagine:  hayal etmek

imagination:  düş, hayal, imge

imperative:  şart, zorunlu

important:  önemli, mühim

improve:  geliştirmek, gelişmek

in:  içinde, içine

include:  kapsamak, içermek

incredible:  inanılmaz, akıl almaz

independent:  bağımsız

industry:  endüstri, sanayi

informal:  merasimsiz

information:  bilgi

inn:  küçük otel

inseparable:  ayrılmayan, ayrılmaz

inside:  içteki, dahili, iç

institute:  enstitü, kurum

instruction:  talimat

instructor:  araba kullanma dersi veren öğretmen

instrument:  enstrüman

intelligent:  zeki, akıllı

interest:  ilgi, merak, faiz

interesting:  ilginç, enteresan

international:  uluslararası

interview:  görüşme yapmak, 

introduce:  tanıştırmak, sunmak

introduction:  takdim etme, tanıştırma

invent:  icad etmek

investigate:  tetkik etmek, incelemek

investigation:  tetkik, inceleme, araştırma

invitation:  davet, çağrı

irregular:  düzensiz

island:  ada

it:  o, onu

item:  madde, parça, adet

its:  onun, onunki

itself:  kendisi, kendi 

jacket:  ceket

jail:  hapishane,cezaevi

jam:  reçel

japanese:  japonyalı

jar:  kavanoz

jazz:  caz müziği

jeans:  blucin

jewelery:  mücevherat

just:  tam, tam olarak

keep:  muhafaza etmek, sürüp gitmek

kid:  çocuk, delikanlı

kill:  öldürmek

killer:  katil

kilometer:  kilometre

kind:  cins, çeşit, nazik

king:  kral

kitchen:  mutfak

knee:  diz

knife:  bıçak

knock:  vurmak, çarpmak

know:  bilmek, tanımak

laboratory:  labratuar

labor day:  işçi günü

ladder:  seyyar merdiven

ladies room:  bayan tuvaleti

lady:  bayan, hanım, 

lake:  göl

lamb:  kuzu, kuzu eti

lamp:  lamba

land:  kara, tekneyi karaya çıkarmak

language:  dil, lisan

large:  büyük, iri, geniş

last:  son, sonuncu

last name:  soyadı

late:  geç, gecikmiş, geç kalmak

later:  daha sonra

laugh:  gülmek

laundry:  çamaşır, çamaşırhane

leather:  deri, kösele

leave:  bırakmak, terketmek, ayrılmak

left:  sol

leg:  bacak

lemon:  limon

lesson:  ders

letter:  mektup, harf

library:  kütüphane

life:  yaşam,hayat

lift:  kaldırmak

light:  ışık, ziya, aydınlık, hafif

lightning:  şimşek

like:  sevmek, hoşlanmak, bunun gibi, böyle

limit:  sınır, hudut

line:  sıra, dizi, satır

list:  liste

listen:  dinlemek

liter:  litre

literature:  edebiyat

little:  küçük, az

live:  yaşamak

living-room:  oturma odası

loaf:  somun ekmek

lobster:  istakoz

local:  yöresel

location:  yer, mevkii,konum

lock:  kilit, kilitlemek

lonely:  yalnız, tek başına

long:  uzun

look:  bakmak, bakış

lose:  kaybetmek

loss:  kayıp, zarar

lost:  kayıp, kaybolmuş

lot:  çok miktar, yığın

loud:  yüksek (ses)

lounge:  istirahat salonu

love:  aşk, sevgi

lock:  şans

lucky:  şanslı

luggage:  bağaj

lunch:  öğle yemeği

madam:  bayan, hanım

magazine:  magazin, resimli dergi

magnificent:  mükemmel, muhteşem

mail:  posta

mailing list:  isim ve adres listesi

make:  yapmak, etmek

man:  adam

manage:  yönetmek

manager:  müdür,yönetici

many:  çok, birçok, çok sayıda

map:  harita

mark:  işaret, iz, numara

market:  pazar, çarşı

marital status:  medeni durum

married:  evli

marry:  evlenmek

mashed:  püre, ezme, ezilmiş

mask:  maske

match:  bir şeyin benzerini bulmak

maybe:  belki, olabilir

mayonnaise:  mayonez

me:  beni, bana

meal:  öğün, yemek

mean:  demek istemek

meaning:  anlam, mana

meanwhile:  bu arada,bu sırada

measure:  ölçmek

measurement:  ölçme (işlemi)

meat:  et

meatballs:  köfte

mechanic:  tamirci

medal:  madalya, nişan

medical:  tıbbi

medicine:  tıp,tıp bilimi

mediterranean:  Akdeniz

medium:  orta durum

meet:  buluşmak, karşılaşmak

meeting:  toplantı

member:  üye, aza

memo:  not

memorial day:  anma günü

memory:  hafıza, hatıra

men's room:  erkek tuvaleti

menu:  menü, yemek listesi

message:  mesaj, not

meter:  metre

middle:  orta nokta ya da yer

midnight:  geceyarısı

mile:  mil (, km)

mileage:  mil hesabı, 

milk:  süt

million:  milyon

mind:  zihin, düşünce

mind-reader:  düşünceleri okuyan, 

mine:  benimki

mineral water:  maden suyu

minute:  dakika

mirror:  ayna

miss:  özlemek, vuramamak

mistake:  yanlış, hata, 

mix:  birbirine karıştırmak

model:  model, maket

modern:  yeni, çağdaş

money:  para

month:  ay, (zaman olarak)

moon:  Ay, aydede

more:  daha çok, 

morning:  sabah, sabah vakti

most:  en, en çok

mother:  anne

mother-in-law:  kayınvalide

motorcycle:  motorsiklek

mountain:  dağ

mouth:  ağız

move:  kımıldamak, hareket etmek

movie:  sinema, film

much:  çok, fazla, epeyce

muscle:  kas

museum:  müze

music:  müzik

musician:  müzisyen

mustard:  hardal

my:  benim

myself:  kendim, ben

mysterious:  gizemli, esrarengiz

mystery:  esrarlı bir şey

nail:  çivi

name:  isim, ad

nap:  şekerleme, kestirme

nationality:  milliyet, uyruk

native:  bir yerin yerlisi

near:  yakın,yakınında

neat:  derli, toplu

mecessary:  lüzumlu, gerekli

neck:  boyun, boğaz kısmı

necklace:  gerdanlık, kolye

need:  gereksinme, ihtiyaç

negative:  olumsuz

neighbour:  komşu

neghbourhood:  semt, mahalle

neither:  hiçbiri, ne bu, ne öteki

nephew:  yeğen (Erkek)

nervous:  sinirli

never:  asla, hiçbir zaman

new:  yeni

news:  haber, haberler

newsletter:  bülten

newspaper:  gazete

new year's eve:   Aralık günü ve gecesi

next:  en yakın, hemen bir sonraki

nice:  hoş, güzel

nickel:  nikel,  sentlikmadeni para

niece:  yeğen (kız)

night:  gece

no:  hayır

noise:  gürültü

none:  hiçbiri

noon:  öğle vakti

north:  kuzey

north pole:  kuzey kutbu

nose:  burun

not:  değil

note:  not, kısa yazı

nothing:  hiç, hiçbirşey

notice:  farketmek,ilan

noun:  isim (dilbilgisinde kullanılır)

now:  şimdi, şu anda

number:  sayı,rakam,numara

nurse:  hemşire

object:  nesne, cisim, itiraz etmek

occupation:  iş,meslek, iş güç

ocean:  okyanus

off:  kapalı (cihaz), uzağa, dışarıya

offer:  teklif, teklif etmek

office:  büro, ofis

officer:  subay, memur

often:  sık sık

oil:  yağ, petrol

old:  yaşlı, eski

older:  daha yaşlı, daha eski

old-fashioned:  modası geçmiş, eski tip

on:  üzerinde, üstünde

once:  bir defa, bir kere

one:  bir, bir tane

only:  tek, yegane

open:  açık, açmak

open-space:  açık arazi

operation:  ameliyat

operator:  santral memuru, cerrah

opportunity:  fırsat, şans

optimist:  iyimser

or:  veya, yada

orange:  portakal, portakal rengi

order:  düzen, sıra, sipariş

originally:  aslında esasında, 

other:  başka, diğer, öbür, 

otherwise:  bunun dışında

our:  bizim

ours:  bizimki

ourselves:  biz, kendimiz

out:  dışarı, dışarıya

outside:  dış, dış taraf

oven:  fırın

over:  üstünde, yukarısında

overseas:  deniz aşırı

own:  sahip olmak

pack:  paketlemek

package:  paket

page:  sayfa

pain:  acı, ağrı

paint:  boya, boyamak

paintbrush:  boya fırçası

painting:  tablo (yağlıboya)

pair:  çift, iki tane

pancake:  gözleme

pants:  pantalon, don,külot

paper:  kağıt, gazete

paper-bag:  kese kağıt

parentheses:  parantez

parents:  anne ve baba

park:  park, gezinti yeri

park:  park etmek

part:  bölüm, parça, kısım

particular:  bu, özel,belirli

partner:  ortak, eş

party:  parti

pass:  sınavı geçme, geçmek, ilerlemek

passenger:  yolcu

past:  geçmiş, zaman bakımından geri kalmış

patient:  hasta

pay:  maaş

peace:  barış, huzur

peach:  şeftali

pen:  mürekkepli, kalem

pencil:  kurşunkalem

penny:  pound'un yüzde biri, bir sent

people:  halk, insanlar

per:  her biri için

perfect:  mükemmel

period:  süre, devre,dönem

permission:  izin,müsade

person:  kişi, birey

personel:  kişisel

pessimist:  kötümser

phone:  telefon

phone-booth:  telefon kulübesi

phone-call:  telefon çağrısı

photo:  resim, fotoğraf

photograph:  fotoğraf

photographer:  fotoğrafçı

phrase:  bir sözcük takımı

piano:  piyano

picture:  resim, fotoğraf

pie:  meyvalı veya etli börek

piece:  parça

pill:  hap

pineapple:  ananas

pink:  pembe

pizza:  pizza

place:  yer

plaid:  renkli, kareli desen

plain:  düz,sade, süssüz

plan:  plan, tasarı

plane:  uçak

plant:  bitki

plate:  tabak

play:  oyun oynamak, müzik aleti çalmak

player:  oyuncu

please:  lütfen

pleased:  mutluluk duyan

plenty:  bolluk, çokluk

plumber:  muslukçu,su tesisatçısı

plural:  çoğul

p.m.:  öğleden sonra

pocket:  cep, cep tipi

poem:  şiir

poet:  şair, ozan

point:  işaret etmek, puan

police:  polis,teşkilatı

polite:  kibar nazik

politician:  politikacı

pollute:  pisletmek, kirletmek

poor:  fakir,zavallı, 

popular:  sevilen,tutulan 

population:  nüfus

port:  liman

portuguese:  portekiz

possessive:  sahiplik, iyelik

possibility:  olasılık, ihtimal

possible:  olabilir, olası mümkün

position:  durum,mevki, 

post:  postalamak

postcard:  kartpostal

post office:  postane

potato:  patates

potato chip:  cips patates

pound:  İngiliz para birimi

powder:  toz pudra

power:  güç, kuvvet

powerful:  güçlü, kuvvetli

practice:  pratik, alıştırma

pray:  ibadet veya dua etmek

prayer:  dua, ibadet, namaz

prefer:  tercih etmek

preference:  tercih

preposition:  edat

prescription:  reçete, emir, 

present:  armağan, hazır, mevcut

president:  başkan, cumhurbaşkanı

press:  baskı, basın (mensupları)

press conference:  basın toplantısı

prestige:  saygınlık, ün, şöhret

pretty:  sevimli, cici, tatlı

price:  fiyat

prime rib:  antrikot

prince:  prens

princess:  prenses

principle:  ilke, temel,prensip

private:  özel

probably:  muhtemelen, olabilir ki

problem:  sorun, problem

profession:  meslek,iş

professional:  profesyonel

professor:  profesör

profile:  kısa biyografi, kesit

program:  program

programmer:  programcı

progress:  gelişmek, gelişme, ilerleme

project:  proje,tasarı

promote:  ilerlemek, terfi ettirmek

pronoun:  zamir

pronounce:  telaffuz etmek

pronounciation:  telaffuz

psychology:  psikoloji

public:  genel,umumi, 

publish:  yayımlamak, neşretmek

pumpkin:  kabak

punctuation:  noktalama (kuralı) imla

purple:  mor (renk)

purser:  gemi katibi

put:  koymak, yerleştirmek

quality:  kalite, özellik

quantity:  miktar, nicelik

quarter:  çeyrek, bir bütünün dörtte biri

queen:  kraliçe

question:  soru, sual

question mark:  soru işareti

questionnaire:  anket formu

quick:  çabuk, hızlı, süratli

quit:  bırakmak, terketmek

quite:  oldukça

race:  ırk, yarış

radio:  radyo

rain:  yağmur, yağmak

raise:  yukarı kaldırmak

rank:  sıra, dizi,rütbe

rare:  az bulunur, nadir, 

rather:  oldukça

reach:  varmak,ulaşmak

read:  okumak

ready:  hazır

real:  gerçek, hakiki

real estate:  taşınmazmal

realistic:  gerçekçi,hakikatçi

really:  gerçekten, sahi mi

reason:  neden,sebep

receipt:  makbuz

receive:  almak,kabul etmek

recent:  son günlerdeki,yeni, yeni olmuş

recipe:  yemek tarifi

record:  rekor, kayıt, vesika

recreation:  eğlence

red:  kırmızı

refrigerator:  buzdolabı

refuse:  reddetmek

register:  kaydetmek, kaydolmak

regular:  düzenli,devamlı

reheat:  yeniden ısıtmak

relation:  bağ, ilişki, ilgi

relative:  akraba, bağıntılı

relax:  rahat, rahatlamak

remember:  hatırlamak

rent:  kira (bedeli) kiralamak

repair:  onarmak

repeat:  tekrar, tekrar etmek

reply:  cevap vermek, 

report:  rapor, rapor etmek

reporter:  röportaj yapan kişi, muhabir

reputation:  şöhret, ün, itibar

request:  rica, talep,rica etmek

research:  araştırma, inceleme

reservation:  yer ayırtma

reserve:  yer ayırtmak

residence:  ev,mesken,konut

response:  cevap (verme), yanıt

responsible:  sorumlu

responsibility:  sorumluluk

rest:  dinlenme, istirahat

restaurant:  lokanta

result:  netice, sonuç

retired:  emekli

retirement:  emeklilik

return:  geri dönmek, 

rewrite:  daha iyi biçimde yazmak

rice:  pirinç, pilav

rich:  zengin, varlıklı

right:  doğru, dürüst

ring:  çalmak,telefon etmek

river:  ırmak, nehir

road:  kara yolu

roast:  fırında veya ateşte kızartmak

rob:  soymak, çalmak,gaspetmek

robber:  hırsız, soyguncu

robbery:  soygun

rock-singer:  rock şarkıcısı

role:  rol

roleplay:  canlandırarak oynamak

room:  oda, boşluk, 

round:  yuvarlak, çevreye, etrafa

round-trip:  gidiş-dönüş yolculuğu, bileti

routine:  rutin, tek düze

rule:  kural

run:  koşmak,çalıştırmak

running shoes:  koşu ayakkabısı

rush:  hızla hareket etmek

rush-hour:  yolların kalabalık olduğu saatler

rye:  çavdar

sad:  üzgün, üzüntülü

safe:  kasa, emin, 

sail:  yelken

salad:  salata

saladbar:  salata barı

salary:  maaş

sale:  satış, indirimli satış

salesman:  satış yapan adam

same:  aynı

sandal:  sandalet, çarık

sandwich:  sandviç

sauce:  sos

save:  tehlikeden kurtarmak, tasarruf etmek

say:  söylemek

scarf:  baş örtüsü, eşarp

schedule:  saatli program

school:  okul

science:  fen bilim

science-fiction:  bilim, kurgu

scientist:  bilim adamı

score:  skor, sayı

scream:  çığlık atmak

sea:  deniz

search:  aramak araştırmak 

seasick:  deniz tutması

season:  mevsim, sezon

seat:  oturulacak yer

second:  ikinci, saniye

secretary:  sekreter

see:  görmek

sell:  satmak

semester:  ders yılı yarısı

send:  göndermek

sentence:  tümce, cümle

separate:  ayrı

separated:  ayrılmış,bölünmüş

sergeant:  çavuş, komiser muavini

series:  dizi, seri, sıra

session:  oturum, celse

settler:  göçmen, yeni bir yere yerleşen

several:  birçok, muhtelif

sew:  dikiş dikmek

shake:  sallamak, sarsmak

shampoo:  şampuan

shape:  biçim, şekil,fizik

share:  paylaşmak, hisse

she:  o (dişi)

sheep:  (koyun (lar)

shelf:  raf

shine:  parlamak

ship:  gemi

shirt:  gömlek

shoe:  ayakkabı

shop:  alış-veriş yapmak, dükkan

shopkeeper:  dükkan sahibi

shopper:  alış veriş yapan kimse

short:  kısa, mesafe veya uzunluğu az

shorthand:  steno

shorts:  şort

shoulder:  omuz

show:  şov, gösteri

shower:  duş

shrimp:  karides

shy:  utangaç, mahçup

sick:  hasta

side:  kenar, taraf

sign:  işaret,levha

silence:  sessizlik

silent:  sessiz

silk:  ipek

simlar:  benzer, aynı türden

similarity:  benzerlik

simple:  basit, kolay

sing:  şarkı söylemek

singer:  şarkıcı

single:  bekar, tek

singular:  tekil

sir:  efendim, bayım

sirloin steak:  bir tür biftek

sister:  kız kardeş

sister-in-law:  görümce, baldız

sit:  oturmak

situation:  durum, koşullar

size:  ölçü, beden

skate:  paten, 

ski:  kayak

sky:  gökyüzü

slacks:  bol,rahat pantalon

sleep:  uyku, uyumak

slip:  ayağı kaymak

slow:  yavaş

small:  küçük ufak

smart:  şık,zeki

smile:  gülümsemek

smoke:  duman,sigara

sneaker:  spor ayakkabı

snow:  kar, kar yağması

soccer:  futbol

soap:  sabun

soda:  soda

sofa:  divan, sedir

some:  birkaç, bazı

someday:  birgün

someone:  birisi

something:  birşey

sometime:  gelecekte

sometimes:  arasıra, bazen

son:  erkek evlat

song:  şarkı

soon:  derhal,hemen, yakında

sorry:  üzgün

sound:  ses,seda, gürültü

soup:  çorba

sour:  ekşi

south:  güney

south pole:  güney kutbu

souvenir:  hatıra eşya

soy sauce:  soya sosu

speak:  konuşmak

special:  özel,belirli bir türden

speciality:  uzmanlık, ihtisas

speed:  sürat,hız

speed limit:  hız sınırı

spell:  harfleri yazarak veyasöyleyerek harflemek

spend:  harcamak

spill:  kaza ile dökmek

spinach:  ıspanak

sports:  spor

sports car:  spor araba

spring:  ilkbahar, kaplıca

spy:  casus

square:  kare, alan,meydan

square mile :  milkare

squash:  ezme, ezmek, ezilmek

stamp:  pul

stand:  ayakta durmak

star:  yıldız

start:  başlamak

state:  devlet, eyalet

statement:  yazılı veyasözlü bildiri beyan

station:  istasyon

stay:  kalmak

steak:  biftek

steal:  çalmak

stereo:  müzik seti

still:  hala

stomach:  mide

stop:  dur, durma

store:  dükkan, stok

story:  öykü,hikaye

straight:  doğruca, dosdoğru

strange:  garip, tuhaf

stranger:  yabancı, tanımadık kimse

strawberry:  çilek

street:  cadde,sokak

street vendor:  sokak satıcısı

stress:  stres, sıkıntı

stringbeans:  çalı fasulyesi

strong:  güçlü, kuvvetli

student:  öğrenci

studio:  stüdyo

study:  çalışma, okuma, öğrenme, 

stuffing :  dolgu maddesi

subject:  konu,mevzu

suburb:  bir şehrin dış mahallesi, banliyö

subway:  metro

sugar:  şeker

suggest:  önermek

suggestion:  öneri

suit:  takım elbise

suitcase:  bavul, valiz

summarize:  özetlemek

summary:  özet

summer:  yaz

sun:  güneş

sunglasses:  güneş gözlüğü

sun hat:  güneş şapkası

superlative:  en iyi

supply:  sağlamak, vermek

sure:  emin

suspect:  şüphe, şüpheli

sweater:  süveter, kazak

sweet:  tatlı

swim:  yüzmek

swim-suit:  mayo

switch:  elektrik düğmesi

syllable:  hece

table:  masa, çizelge

take:  almak, götürmek

talk:  konuşmak, konuşma

tall:  uzun boylu

tan:  güneşte yanmış ten rengi

tango:  bir dans vemüzik çeşidi

tape:  şerit,bant

taste:  tadına bakmak

taxi:  taksi

tea:  çay

teach:  öğretmek

teacher:  öğretmen

team:  takım, ekip

teenager:  - yaş arası kimseler

telephone:  telefon, 

television:  televizyon

telex:  teleks

tell:  birisine söylemek

temperature:  derece

tennis:  tenis

tense:  fiil zamanı

term:  dönem devre

terrible:  berbat, pekkötü

terrific:  müthiş, çok iyi

test:  test, 

thank:  teşekkür etmek

that:  şu, o

theatre:  tiyatro

their:  onların

theirs:  onlarınki

them:  onları, onlara

themselves:  onlar, kendileri

then:  o zaman, o vakit, sonra

there:  orada, oraya

these:  bunlar

they:  onlar

thin:  ince, zayıf

thing:  şey, nesne

think:  düşünmek, zannetmek

third:  üçüncü

this:  bu

though:  her ne kadar

thousand:  bin

thriller:  dedektiflik veya macera kitabı

through:  içinden, biryandan

throw:  fırlatmak

thursday:  perşembe

ticket:  bilet, ceza makbuzu

tie:  gravat, bağlamak

time:  zaman, an, 

tired:  yorgun

tissue:  yumuşak kağıt

title:  başlık, ünvan

toast:  tost, tost ekmeği

today:  bugün

toe:  ayak parmağı

toenail:  ayak tırnağı

together:  birlikte, beraber

toilet:  tuvalet, hela

tomato:  domates

tomorrow:  yarın

tonight:  bu gece

tooth:  diş

toothpaste:  diş macunu

top:  tepe, zirve

touch:  dokunma, dokunmak

tower:  kule

town:  kule

town:  kent,kasaba

toy:  oyuncak

traffic:  trafik

train:  eğitmek, terbiye etmek

tram:  tramvay

translate:  tercüme etmek

transportation:  ulaşım,nakliyat

travel:  yolculuk etmek

traveler:  yolculuk yapan kişi

traveler's check:  seyahat çeki

tray:  tepsi

tree:  ağaç

trench coat:  trençkot, yağmurluk

trip:  kısa yolculuk, 

trouble:  dert, bela

true:  doğru, gerçek

try:  çalışmak, çabalamak

tuna fish:  ton balığı

tune:  beste, melodi

turn:  döndürmek, çevirmek

turtle:  kaplumbağa

twice:  iki kez

twins:  ikiz

twist:  bükmek, burkmak

type:  daktiloda yazmak

typical:  tipik, sık rastlanan

typist:  daktiloda yazan kimse

ugly:  çirgin

umbrella:  şemsiye

uncertain:  belli olmayan şüpheli

uncle:  amca, dayı

uncomfortable:  rahatsız, rahatsız edici

uncountable:  sayılamayan

understand:  anlamak

uniform:  üniforma

unit:  birim, ünite

university:  üniversite

unlock:  kilidi açmak

unpack:  paketi açmak, valizi boşaltmak

until:  -e kadar

unusual:  sıra dışı, garip

up:  yukarıya, yukarı

upper:  yukarıdaki, üstteki

upset:  altüst olmuş, 

upside-down:  tepetaklak, başaşağı

us:  bizi,bize

use:  kullanmak

used:  kullanılmış, eski

usual:  alışılmış,olağan

usually:  genellikle

vacation:  tatil

vavation home:  tatil evi, yazlık

vacuum:  içine çekmek

vacuu-cleaner:  elektrik süpürgesi

valuable:  değerli

vase:  vazo

vanilla:  vanilya

variety:  değişiklik, şarkı, dans

vegetable:  sebze

vendor:  işportacı

verb:  fiil

very:  çok

vectim:  kurban

village:  köy

vinegar:  sirke

violin:  keman

visit:  ziyaret etmek

visitor:  ziyaretçi

vocabulary:  kelime bilgisi

voice:  ses, insan sesi

wait:  beklemek

waiter:  garson

waitress:  bayan garson

wake:  uyanmak, 

walk:  yürümek

want:  istemek,arzu etmek

war:  savaş

warm:  ılık

wash:  yıkamak

watch:  izlemek, seyretmek, kol saati

water:  su

way:  yol,yöntem

we:  biz

weak:  güçlü olmayan,zayıf

wear:  giymek

weather:  hava

wedding:  nikah töreni, düğün

week:  hafta

weekday:  hafta arası günler

weekend:  hafta sonu

weight:  ağırlık

welcome:  hoş geldiniz

well:  iyi, güzel,şey

west:  batı

western:  batıda, batıya ait

wheat:  buğday

when:  ne zaman, -dığı zaman

where:  nerede, nereye, -dığı yerde

whether:  ip, mediğini, mi acaba

which:  hangi, hangisi

while:  iken, sırasında

white:  beyaz

who:  kim

whole:  bütün,tam, eksiksiz

whose:  kimin

why:  niçin, neden

wide:  geniş, enli

widowed:  dul

wife:  eş,karı

will:  gelecek zaman yardımcı

win:  kazanmak, üstün gelmek

wine:  şarap

winner:  galip

winter:  kış

with:  ile, birlikte

witness:  şahit

wolf:  kurt

woman:  kadın

wonderful:  harika, olağanüstü

wool:  yün

word:  sözcük, kelime

work:  iş,çalışma, çalışmak

world:  dünya

world war:  dünya savaşı

worry:  endişe etmek

worse:  daha kötü

worst:  en kötü

worth:  değer

wrist:  bilek

write:  yazmak

writer:  yazar

wrong:  yanlış,hatalı

x-ray:  röntgen ışını

year:  yıl, sene

yellow:  sarı

yes:  evet

yesterday:  dün

yet:  daha, henüz

you:  siz, sen,seni,sana, size, sizi

young:  genç

younger:  daha genç, daha ufak

your:  senin,sizin

yours:  sizinki, seninki

yourself:  kendiniz,kendin

yourselves:  kendinize (çoğul)

zero:  sıfır (sayısı)

zoo:  hayvanat bahçesi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuz en kısa sürede yayınlanacaktır.